Kıbrıs Meselesinde Yeni Diplomatlar ve Güncel Gelişmeler

Kıbrıs meselesinde yeni diplomatlar ve güncel gelişmeler hakkında detaylı bilgiler, son durumlar ve analizler için en güncel kaynağınız.

Mayıs 18, 2025 - 12:34
 0  0
Kıbrıs Meselesinde Yeni Diplomatlar ve Güncel Gelişmeler

Kıbrıs'ta Çözüm Sürecinin Güncel Durumu ve Yeni Diplomatik Hamleler

Kıbrıs meselesi, her yeni diplomatik dönemle birlikte umut ışığını yakarken, çoğu zaman bu umutlar kısa sürede karanlığa gömülüyor. 2021 Cenevre görüşmelerinin ardından Birleşmiş Milletler’in girişimleri askıya alınmışken, yeni BM Genel Sekreteri’nin özel temsilcisi Maria Angela Holguín Cuéllar’ın, 22 Mayıs itibariyle adada gerçekleştireceği temaslar, yeniden bir müzakere sürecinin başlangıcı olasılığını gündeme getiriyor. Fakat bu süreçte en önemli soru, masanın kurulup kurulamayacağından çok, hangi modelin tartışmaya açılacağıdır.

Öte yandan, 19 Ekim’de gerçekleşecek KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimi, her zaman olduğu gibi halkın iradesini gösterecek ve seçim sonuçları merakla bekleniyor. Kamuoyu araştırmaları, ikinci tura kalması muhtemel adayların, mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile CHP kökenli Tufan Erhürman olacağı yönünde güçlü ipuçları veriyor. Ancak, halkın tercihleri sandıkta belli olana kadar kesin bir tahminde bulunmak mümkün değil. Analistler, Ankara’nın seçim sırasında müdahalede bulunmaması halinde, sürpriz sonuçların ortaya çıkabileceği öngörüsünde bulunuyorlar.

Kıbrıs’ta Federasyon Modelinin Geleceği ve Yeni Diplomatik Dönem

İki tarafın çözüm vizyonları, artık tamamen farklı yönlere savrulmuş durumda: Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, açık bir biçimde iki devletli çözüm modelini savunurken, Rum tarafı ise hâlâ geleneksel olarak iki toplumlu, iki bölgeli federasyon modelini tek seçenek olarak görüyor. Bu durum, uluslararası aktörler ve özellikle Avrupa Birliği ile BM’nin federatif çözüm taleplerinin artık geçerliliğini yitirdiği eleştirilerini beraberinde getiriyor.

Bu bağlamda, Kıbrıs meselesinde yeni bir sayfa açılıyor: BM Genel Sekreteri Guterres’in atadığı Kolombiyalı diplomat Maria Angela Holguín Cuéllar’ın, 22 Mayıs 2025 tarihinden itibaren yapacağı ilk temaslar, çözüm sürecine yeni bir ivme kazandırma potansiyeli taşıyor.

Ancak esas mesele, masanın yeniden kurulup kurulmayacağından çok, üzerinde tartışılacak çözüm modelidir. Çünkü adada artık “federasyon” ve “iki devletli çözüm” arasındaki farklılık, sadece siyasi bir tercihten öte, varlık-yokluk mücadelesi haline dönüşmüş durumda. Bir yanda Türkiye ve KKTC’nin savunduğu iki devletli model, diğer yanda BM Güvenlik Konseyi kararlarına dayalı federatif çözüm arayışları yer alıyor. Bu bağlamda, federasyonun gerçekten kapanıp kapanmadığı sorusu giderek daha fazla önem kazanıyor.

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Yaklaşımı ve Stratejisi

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, görevi süresince iki devletli çözüm modelini temel dış politika hedefi olarak benimsemiş ve bunu yalnızca siyasi tercihi olarak değil, aynı zamanda diplomatik bir zorunluluk olarak tanımlamıştır. Tatar’a göre, federasyon arayışları, Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle başarısızlığa uğramış ve artık tarih olmuştur.

“Federasyon demek, Türkiye’nin buradan çıkması demektir. Dolayısıyla federasyon dönemi kapanmıştır ve bu artık kesinlikle böyle.”

Bu sözler, yalnızca siyasi bir pozisyon değil; aynı zamanda Türkiye ile ortak yürütülen dış politikanın da net bir yansımasıdır. Tatar’ın çizgisi, gerek söylem gerekse uygulamada, Ankara’nın vizyonu ile bütünleşmiş durumda.

Yeni Yerleşke ve Sembolik Anlamlar

Bu siyasi duruşun mekânsal yansıması ise, Lefkoşa’nın kuzey sınırında inşa edilen yeni Cumhurbaşkanlığı Yerleşkesi ile ortaya çıkıyor. Erdoğan’ın direktifiyle inşa edilen bu kompleks, Tatar döneminin en önemli simgelerinden biri haline geldi. Sadece mimari açıdan değil, aynı zamanda siyasi mesajlar açısından büyük anlam taşıyan bu yapılar, Cumhurbaşkanlığı, yeni meclis ve büyük bir camiden oluşuyor.

Ancak, bu yapının inşa edildiği arazi üzerindeki mülkiyet tartışmaları da devam ediyor. Türk tapulu olmayan, muhtemelen Rum malı olan bir bölgede inşa edilmesi, hukuki ve siyasal açıdan çeşitli eleştiriler getiriyor. Tatar ise bu eleştirileri “suni gündemler” olarak nitelendiriyor ve önemli olanın, KKTC’nin güçlü ve itibarlı devlet yapısını kurmak olduğunu vurguluyor.

“3D Formülü” ve Rum Tarafına Eleştiriler

Tatar’ın çözüm politikası, sadece iç politika değil, uluslararası kamuoyuna da yöneliyor. Özellikle, Rum tarafının Kıbrıslı Türklere uyguladığı izolasyon politikalarına karşı “3D formülü” geliştirilmiş durumda: doğrudan ticaret, doğrudan uçuş, doğrudan temas. Bu üç başlık, çözüm sürecinde öncelikli şartlar olarak öne sürülüyor.

“Rum tarafı bizimle güç paylaşımına gitmek istemiyor. Hiçbir şekilde dinlemiyorlar. Türkiye’ye karşı bel altı vurmaya devam ediyorlar ve burayı çökertmek adına her türlü girişimde bulunuyorlar.”

Tatar’a göre, Rum tarafının bu sert ve dışlayıcı tutumu, sadece müzakereleri tıkamakla kalmayıp, günlük yaşamı da olumsuz yönde etkiliyor. Ercan Havaalanı’nın “işgal altındaki toprak” olarak nitelendirilmesi ve Kuzey Kıbrıs’tan mülk alan yabancıların tutuklanması gibi adımlar, insan hakları ihlali ve etnik ayrımcılığa dayalı ambargo uygulamalarına örnek teşkil ediyor.

Türk Devletleri ve AB’nin Rolü

Son dönemde, bazı Türk Cumhuriyetleri’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile büyükelçi atamaları da Tatar tarafından dikkatle izleniyor. Bu adımların büyük ölçüde AB baskısıyla gerçekleştirildiği düşünülüyor. Tatar, bu diplomatik jestleri sembolik olarak görüyor ve “AB zorladı, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiler” diye ekliyor.

“Burada esas olan, KKTC’nin fiili durumu ve iradesidir. Uluslararası tanınma önemli değil, devletimiz fiilî olarak var olmaya devam edecektir.”

Tatar’ın Stratejisi: Gerçekçilik mi, İtaat mi?

Tatar’ın liderliği, bazı çevrelerce “Ankara’nın uzantısı” olarak değerlendirilse de, onun politikası hem Türkiye’nin ulusal güvenlik kaygılarını gözetmek hem de Kıbrıs Türk halkının eşitlik ve tanınma taleplerini dengelemeye çalışmak olarak görülüyor. Bu bağlamda, “egemen eşitlik” talebini somut bir devlet kurma iradesiyle bütünleştirmeye uğraşıyor.

Ancak, bu yaklaşım, uluslararası meşruiyet ve çözüm perspektifi açısından ciddi tıkanıklıklar barındırıyor. BM kararları ve AB’nin tutumu değişmediği sürece, iki devletli çözüm hayata geçmekten uzak kalmaya devam edecek. Bu nedenle, Tatar’ın politikası kısa vadede içsel güç birliği sağlasa da, uzun vadede çözüm üretmekte zorluklar yaşayabilir.

Rum Tarafının Tutumu: Tek Yol Federasyon

Nikos Hristodulidis liderliğindeki Rum yönetimi, BM kararlarındaki “iki toplumlu, iki bölgeli federasyon” modelinden başka herhangi bir seçeneği resmi olarak reddediyor. Onlara göre, Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası toplum tarafından tanınan ve AB üyesi bir devlet olarak, tek egemenlikli yapısını korumalıdır.

Ancak, tarihsel ve sosyolojik açıdan bakıldığında, bu tutum eleştiriliyor. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumun ortaklığına dayandığı ve sadece üç yıl sonra çöktüğü, ardından 1963’te Türklerin yönetimden dışlandığı ve 1974’te gerçekleştirilen müdahale sonucu Ada’nın fiilen ikiye bölündüğü gerçeği göz önüne alındığında, Rumların statü muhafazakâr tutumu sürdürülebilir görünmüyor.

Rum tarafı, federasyonu sadece Kıbrıs Cumhuriyeti sınırları içinde, üniter bir devlet yapısı olarak hayal ediyor. Dönüşümlü başkanlık, veto hakkı ve eşit temsil gibi temel unsurlar ise ya reddediliyor ya da “göstermelik” olarak görülüyor.

Crans-Montana ve Sonuçları

2017 yılındaki Crans-Montana görüşmeleri, Kıbrıs sorununun çözümünde belki de son fırsat olarak görülüyordu. BM’nin Guterres’in liderliğinde organize ettiği bu toplantı, uzun yıllar süren müzakerelerin ve umutların suya düştüğü, bir anlamda federasyon hayalinin sona erdiği yer olarak kabul ediliyor.

Söz konusu görüşmelerde, Türk tarafı yönetim, güç paylaşımı ve toprak konularında önemli tavizler verirken, temel kırılma noktası “güvenlik ve garantiler” başlığıydı. Rumlar ise siyasi eşitliği ve dönüşümlü başkanlığı kabul etmemiş ve toplantıyı terk ederek süreci sona erdirmişti. Bu gelişmeler, Türkiye ve KKTC’nin “iki devletli çözüm” politikasını güçlendirmiş ve federasyonun artık gerçekçi olmadığını göstermiştir.

CTP Lideri Erhürman’ın Alternatif Çözüm Yaklaşımı

Çok sayıda analist ve politika uzmanı, yaklaşan seçimlere hazırlanan CHP kökenli Tufan Erhürman’ın, çözüm odaklı, ancak daha gerçekçi bir model üzerinde durduğunu belirtiyor. Erhürman’a göre, mevcut iki devletli çözüm, uluslararası hukuka ve BM kararlarına uygun değil, aynı zamanda bölgesel ve garantörlük politikalarını da zayıflatıyor.

O, önerdiği yeni modelin, Annan Planı’nda örneği görülen, iki eşit kurucu devlete dayalı, yetkilerin büyük ölçüde bu devletlerde olduğu ve merkezi federal yapının sınırlı yetkilere sahip olduğu “gevşek federasyon” olduğunu belirtiyor. Bu model, hem Türkiye’nin garantörlük statüsünü koruyor hem de Kıbrıs Türklerinin siyasi katılımını güvence altına alıyor.

Siyasi Eşitlik ve Müzakere Koşulları

Erhürman, müzakere masasına dönüşün ön koşulunun, siyasi eşitlik olduğunu vurguluyor. Ona göre, Rum tarafı uzun süredir müzakereleri kendi lehine şekillendirmiş ve Kıbrıs Türklerini yalnızca “toplum” düzeyinde muhatap olarak kabul etmiştir. Bu nedenle, masaya oturmadan önce “siyasi eşitliği” kesinlikle kabul ettiklerini ve dönüşümlü başkanlık gibi temel ilkeleri müzakere etmeyeceklerini net biçimde ifade ediyor.

“Masaya oturmak için, Rum tarafı önce bizim siyasi eşitliği kabul ettiğimizi onaylamalıdır. Bu noktadan sonra, dönüşümlü başkanlık ve veto hakkı gibi temel ilkeler üzerinde tartışmaya açık olacağız.”

Bu yaklaşım, Rum tarafı tarafından “KKTC’nin meşrulaştırılması” çabası olarak algılanmakta ve dönüşümlü başkanlık talepleri Rum toplumunda ciddi karşılık bulmamaktadır.

Türkiye ile İş Birliği ve Garantörlük Anlayışı

Tufan Erhürman’a göre, Türkiye’nin garantörlük rolü, ulusal güvenlik ve bölgesel enerji politikaları açısından vazgeçilmezdir. Ancak, bu ilişkinin karşılıklı saygı ve ortak strateji temelinde yürütülmesi gerektiğine inanıyor. Ona göre, “Türkiye, sadece KKTC’nin arkasında değil, sürecin aktif bir aktörü ve merkezi olmalı”.

“Bizim irademizi kimse göz ardı edemez. Türkiye ile ilişkilerimizde, karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temel olmalı.”

Rum Kamuoyu ve Sürdürülebilir Statü Arayışları

Erhürman, Rum tarafındaki “tek devlet” tutumunun sürdürülebilir olmadığını savunuyor. Enerji kaynakları ve güvenlik politikalarındaki gelişmeler, Rumların bu statüye devam etmenin artık imkân dışı olduğunu gösteriyor. “Eğer bir Rum olsaydım, 30 yıl sonra adanın nasıl bir yapıya bürüneceğini ciddi şekilde sorgulardım. Sürekli diken üstünde yaşanması, sürdürülebilir olmayan bir durum.”

Çözümün, bölgesel iş birliği ve ekonomik kalkınma ile toplumsal istikrarı sağlayacak bir yol olduğunu belirtiyor.

Özersay ve “İş Birliği Modeli” Önerisi

Önceki Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ise, çözümün sağlanabilmesi için “iş birliği modeli” öneriyor. Bu modele göre, siyasi statü tartışmalarına girmeden, enerji, sağlık, ulaşım ve çevre gibi temel sektörlerde teknik düzeyde iş birliği yapılabilir. Bu sayede, taraflar arasındaki karşılıklı bağımlılık artırılarak, diplomatik normalleşme ve barış ortamı teşvik edilebilir.

“Önce iş birliği, sonra çözüm” yaklaşımı, bölgesel aktörlerle ilişkilerde yeni imkanlar yaratabilir. Bu model, özellikle Türkiye ve Yunanistan arasında, hatta bölgesel entegrasyonlar açısından önemli bir adım olarak görülüyor.

Ancak, Rum tarafında bu tür bir iş birliği endişeyle karşılanıyor. Çünkü, statü tartışmalarının ve fiili kabulün bu tür girişimlerle zayıflayacağı kaygısı mevcut. Bu nedenle, karşılıklı güvensizlik ve statü korkusu, teknik iş birliği projelerinin önünde engel teşkil ediyor.

Denktaş ve Olgun’un Statü ve Eşitlik Vurguları

  • Serdar Denktaş: “Tartıştık, çok uzun zamandır aynı konuları konuşuyoruz. Yeni bir şey söyleyemem.”
  • Ergün Olgun: “En temel mesele statü eşitsizliği. Cenevre’de önerilen ön müzakereler, Rumların egemen eşitliği kabul etmemesiyle sonuçlandı. Tarafların eşit statüde muhatap olması şart.”

Olgun’a göre, gerçek anlamda bir çözüm ancak statü eşitliği temelinde şekillenir, aksi takdirde sürdürülebilir bir barış mümkün değildir.

Bugün ve Yarının Çözüm Masası

Şu anda, Kıbrıs’ta çözüm masası kurulduğunda neyin görüşüleceği belli değil. Türk tarafı yalnızca “iki devletli çözüm” önerisini masaya getirirken, Rum tarafı ise sadece federasyon modelini kabul ediyor. Bu durumda, ortak bir zemin henüz oluşmamış durumda.

Bu karmaşık ortamda BM Temsilcisi Holguín Cuéllar’ın görevi oldukça zor olacak. Ancak, esas mesele, tarafların birbirini eşit ve meşru muhatap kabul edip etmeyeceği ve bu temelde müzakere yürütülüp yürütülemeyeceği olacaktır. Muhataplık ilişkisi kurulmadan, ne çözüm ne de müzakere mümkün görünmüyor.

Tepkiniz Nedir?

Beğen Beğen 0
Beğenmedim Beğenmedim 0
Aşk Aşk 0
Komik Komik 0
Kızgın Kızgın 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0