Kıbrıs Sorununda Alternatif Çözüm Yaklaşımları ve Geleceğe Dair Yeni Perspektifler
Kıbrıs sorununda alternatif çözüm yaklaşımları ve geleceğe dair yeni perspektifleri keşfedin. Barış ve istikrar için farklı çözüm önerileri sunuyoruz.

Alternatif çözüm arayışlarının günümüzdeki önemi ve zorlukları
Kıbrıs sorunu, yalnızca iki toplum arasında yaşanan bir ihtilaf olmaktan öte, uzun yıllardır süregelen güvenlik, egemenlik ve kimlik meselelerinin yoğunlaştığı karmaşık bir diplomatik kriz alanıdır. Bugün itibariyle, sürdürülebilir çözümler arayışında geleneksel modellerin sınırlarına ulaşıldığını görmekteyiz. Bu noktada, çözüm yollarını sadece federasyon veya iki devletli çözümler olarak sınırlı tutmak yerine, yeni ve inovatif yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Birleşmiş Milletler bünyesinde yürütülen müzakereler, başlangıçtan itibaren taraflar arasındaki temel güvensizlik ve farklı bakış açıları nedeniyle büyük ölçüde tıkanmış durumdadır. Rum tarafı, siyasi eşitlik kavramını temsiliyet üzerinden değil, nüfus oranları ve uluslararası konjonktürle şekillendirilmiş “haklar” temelinde görmekte; Türk tarafı ise, 2004 sonrası yaşanan hayal kırıklıklarının etkisiyle, federasyon önerilerine karşı mesafeli durmaktadır. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın “Federasyon, Türkiye’nin Kıbrıs’tan çıkması anlamına gelir” söylemi, sadece diplomatik bir duruş değil, aynı zamanda güvenlik ve kimlik algısındaki derin kırılmaları da yansıtmaktadır.
Geleneksel paradigmaların sınırlarında yeni bakış açıları ve alternatif modeller
Kıbrıs’ta çözüm arayışlarının tıkanmasıyla birlikte, yeni modeller ve yaklaşımlar gündeme gelmiştir. Bu modeller, çözümün sadece statü ve egemenlik temelinde değil, aynı zamanda toplumsal güven ve işbirliği temelleri üzerinde inşa edilmesini önerir. Örneğin, Kudret Özersay’ın “işbirliği modeli”, Avrupa entegrasyon tarihinden alınan ilhamla, tarafların çeşitli alanlarda ortak çalışmalar yürütmesini esas alır. Bu model, enerji, sağlık, çevre, turizm ve afet yönetimi gibi alanlarda kurulan ortak komiteler ve projelerle, taraflar arasındaki karşılıklı bağımlılığı güçlendirmeyi amaçlar.
Özersay’ın vurgusu, çözümün sadece diplomatik arenada değil, günlük yaşamda da inşa edilmesi gerektiği yönündedir. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun kuruluş hikayesi, savaş ve çatışma sonrası güven inşasının en etkili örneklerinden biridir. Bu modelde, taraflar ekonomik ve teknik işbirliği yoluyla birbirlerine bağlanır, böylece siyasi çözüm için temel oluştururlar. Bu yaklaşım, günümüzde Kıbrıs’a uyarlanarak, limanların ortak kullanımı, enerji altyapısının entegrasyonu ve sağlık alanında ortak projelerle somut adımlar atabilir.
Diplomatik ilişkilerde tanınma olmadan işlevsellik ve sürdürülebilirlik
Uluslararası hukuk ve politika literatüründe “tanınmayan ama işleyen devlet” kavramı, Kıbrıs Türk toplumunun mevcut durumunu anlamak açısından önemli bir örnektir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bağımsız bir devlet gibi görünmese de, kendi kurumlarıyla yönetilmekte, seçimler yapılarak hükümetler belirlenmekte, ekonomik ve kültürel faaliyetler yürütülmektedir. Bu durum, resmi diplomatik tanınma olmadan da, işlevsel bir devlet olmanın mümkün olduğunu göstermektedir. Dünya genelinde Tayvan, Filistin ve Kosova gibi örnekler, tanınma olmadan da uluslararası ilişkilerde aktif olmanın yollarını sergilemektedir.
Örneğin, sağlık, eğitim, çevre ve kültürel alanlarda kurulan ortak projeler, iki toplumun günlük yaşamını kolaylaştırmakta ve karşılıklı güveni artırmaktadır. Avrupa Birliği’nin çeşitli fonları ve projeleri, bu işlevsel ortaklıkları desteklemekte; böylece tanınma sorunu aşılmadan, çözüm yolunda ilerleme sağlanabilmektedir. Bu yaklaşım, hem Kıbrıs Türk toplumunun uluslararası arenada görünürlüğünü artırmakta hem de Rum tarafının tek taraflı statükosunu sorgulatmaktadır.
Gevşek federasyon ve aşamalı çözüm modelleri
Gevşek federasyon modeli, özellikle Tufan Erhürman tarafından önerilen ve Avrupa’daki konfederasyon örneklerinden ilham alan esnek bir yapı olarak öne çıkar. Bu modelde, merkezi federal yapı sınırlı yetkilere sahip olurken, kurucu devletler (Kıbrıs Türkleri ve Rumlar) geniş özerkliklere sahiptir. Anayasal düzenlemeler, egemenliğin paylaşımını net biçimde ortaya koyar ve taraflar arasında denge kurar. Bu yapıya, Belçika ve İsviçre örnekleri gibi, farklı kültürel ve ekonomik yapıya sahip bölgesel yönetimlerin geniş yetkilere sahip olduğu ülkelerden esinlenilebilir.
Erhürman’ın vurgusu, karşı tarafın statü eşitliğini kabul etmesi ve dönüşümlü başkanlık gibi temel ilkelerin müzakerelerin temel taşları olması gerektiği yönündedir. Bu model, çözüm sonrası yönetimin sürdürülebilirliğini de garanti altına alır. Türkiye’nin garantörlüğü ve güvenlik endişeleri de, yapıya entegre edilerek, uluslararası güvenlik çerçevesine dahil edilebilir. Bu yaklaşım, çözümün hem iç hem de dış boyutta dengeli ve kalıcı olmasını sağlar.
Siyasi eşitlik ve müzakere süreçlerinde yeni paradigmanın önemi
Özellikle Ergün Olgun’un vurgusu, Kıbrıs müzakerelerinin temelinde yatan en büyük sorunun, tarafların eşit statüde olmaması ve güven sorunu olduğunu ortaya koyar. Geçmişte, Rum tarafı tek taraflı olarak masaya oturmuş, Türk tarafı ise azınlık gibi konumlandırılmıştır. Bu durum, çözümsüzlüğün temel nedenlerinden biri olmuştur.
Olgun’un önerisi, 2021 yılında Cenevre’de gerçekleştirilen gayrı resmi toplantılarda net bir biçimde ortaya konmuş ve “egemen eşitlik” ilkesiyle müzakerelerin başlaması gerektiğini vurgulamıştır. Bu yaklaşım, sadece sözde değil, aynı zamanda müzakere edilmesi gereken temel ilkeleri de belirler. Taraflar, egemenliklerini, haklarını ve statülerini kabul ettikten sonra, çözümün mümkün olacağına işaret eder.
Bu perspektif, uluslararası hukuk ve pratikte de karşılık bulur. Güney Afrika, Bosna ve Kosova örneklerinde, statü eşitliğinin sağlanmadan sürdürülebilir bir barışın mümkün olmadığı görülmüştür. Kıbrıs’ta da, bu ilkenin temel alınması, kalıcı ve adil bir çözümün anahtarıdır.
Adım adım egemenlik ve halkın güveninin yeniden inşası
Serdar Denktaş’ın önerdiği “aşamalı çözüm planı”, çözüm sürecinin içeriden başlaması ve halkın güveninin kazanılması gerektiğini vurgular. Bu yaklaşımda, ilk aşamada, toplumun devlete olan güveni yeniden tesis edilmelidir. Bu, kurumlara duyulan inancın güçlendirilmesi ve aidiyet duygusunun tekrar kazanılmasıyla mümkündür. Ardından, Türkiye ile samimi ve eşitlikçi bir diyalog geliştirilir; son aşamada ise, uluslararası toplumla diyalog ve entegrasyon sağlanır.
Denktaş’a göre, bu süreç, halkın güvenini kazanmak ve iç dinamikleri güçlendirmekle başlar. Güven ortamı sağlandıktan sonra, Türkiye ile ilişkiler yeni bir temel üzerinde şekillenir ve uluslararası aktörlerle sürdürülebilir diyaloglar kurulabilir. Bu aşamalar, çözümün yalnızca diplomatik değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir inşa olduğunu gösterir. Toplumlararası güven ve karşılıklı saygı, bu sürecin temel taşlarıdır ve çözüm, bu inşa edilen temeller üzerine inşa edilmelidir.
Sonuç: Yeni bir barış inşası ve Avrupa tipi barış mimarisi
Kıbrıs’ta mevcut tıkanmışlık, yeni ve inovatif yaklaşımların geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu yaklaşımlar, tanınma veya birleşme gibi büyük siyasi kararlar yerine, taraflar arasında sürdürülebilir güven ve işbirliği temelli adımların atılmasını öngörür. Bu süreç, sadece bölgesel değil, küresel çapta da barış inşasında yeni bir paradigma oluşturabilir.
Avrupa kömür ve çelik örneğinden yola çıkarak, teknik işbirliği ve aşamalı entegrasyonun, siyasi istikrar ve barışın temel taşları olduğu anlaşılmıştır. Bu model, güçlerin ortak yönetimi ve karşılıklı bağımlılık yoluyla, çatışmayı azaltıp, kalıcı barışa ulaşmayı sağlar. Kıbrıs’ta da, enerji, çevre, sağlık ve kültür alanında kurulacak ortaklıklar, güvenin tesis edilmesine katkı sağlayabilir.
Bu yaklaşımla, Kıbrıs sorunu, büyük ve karmaşık bir siyasi mesele olmaktan çıkarak, günlük yaşamda ortaklık ve işbirliğiyle şekillenen bir barış inşası sürecine dönüşebilir. Bu süreç, zaman alıcı ve sabır gerektirse de, gerçek ve sürdürülebilir bir barışın temelini atmak açısından kaçınılmazdır. Çözüm, masadan değil, birlikte yaşamayı öğrenmekten ve inşa etmekten geçer. Bu yeni paradigma, adanın geleceğine dair umutları yeniden yeşertmekte ve bölgesel istikrarın güçlenmesine katkı sağlayacaktır.
Tepkiniz Nedir?






