Kıbrıs Türkü'nün Seçim Atmosferi ve Güncel Gelişmeler
Kıbrıs Türkü'nün seçim atmosferi ve güncel gelişmeleri hakkında detaylı ve güncel bilgiler. Siyasi gelişmeleri yakından takip edin.

Kıbrıs Türkü'nün Güncel Siyasi Durumu ve Seçimlere Yaklaşım
Kıbrıs Türkü, yaklaşmakta olan seçimlere hazırlanırken, bu süreç sadece bir seçimden ibaret olmaktan çok, ada semalarındaki siyasi rüzgârların yönünü ve şiddetini yeniden şekillendiren karmaşık bir dönemeçtir. Eskiden bu rüzgârlar daha mahcup eserdi; Ankara’dan gelen sıcak veya soğuk esintiler, Kıbrıs Türkü'nün iradesine doğrudan müdahil olmaktan özenle kaçınırdı. Ancak zamanla bu tutum değişti ve özellikle 2004 referandumuyla birlikte kapılar aralandı. Bu tarihten itibaren, seçimlerimizde rüzgârların sadece yönü değil, şiddeti de değişti ve dış güçlerin etkisi belirgin hale geldi.
İşte bu süreçte, rahmetli Denktaş’ın inanç ve dirayetiyle yürüttüğü milli çizgiden sapmalar başladı. 2004’teki referandumda Ankara’dan gelen yoğun destek, 2005 seçimleri sırasında referandum döneminde Ankara ile işbirliği içindeki ekiplere verilen stratejik destek, adadaki seçim süreçlerinin artık iç dinamiklerle değil, dış hesaplarla şekillendirildiğinin göstergesiydi. 2010 yılında Dr. Derviş Eroğlu’nun Ankara rüzgarına karşı durarak seçilmesi umut verici olsa da, 2011’de patlayan “besleme” krizi ve ardından gelen polemikler, 2015’te Mustafa Akıncı’nın seçimle iktidara gelmesiyle derinleşti. Bu gelişmeler, adeta milli davaya soğuk duş etkisi yaptı ve Ankara ile ilişkileri ciddi anlamda sarsmaya başladı.
Akıncı'nın Dönemi ve Ankara'nın Tavrı
Akıncı’nın ikinci dönemi, Ankara tarafından kesinlikle desteklenmedi ve bu durum, seçim atmosferinde ciddi gerilimlere neden oldu. Ersin Tatar’ın seçiminde Ankara’nın tüm gücünü ortaya koyması, eski mahcubiyetin yerini açık müdahaleye bıraktığını gösterdi. Uzun zamandır KKTC seçimlerinde Ankara’nın müdahale etmeyeceği söylense de, günümüzde seçim ortamı yine öfke ve sloganlar etrafında şekilleniyor. Orta öğretimde başlatılan başörtüsü tartışmaları, bir tarikata ve birkaç oportünist siyasetçiye mal edilen söylemlerle büyütüldü ve adeta bir kriz haline geldi.
Elbette, KKTC’de başörtüsü konusu, Türkiye’deki gibi büyük bir sorun olmamıştı. Hatta, başörtüsü krizi döneminde birçok genç kız KKTC’de eğitim görmeye başlamıştı. Ancak, 18 yaş altı KKTC’de “Çocuk” olarak tanımlanması ve yasal düzenlemeler nedeniyle konu basit bir mesele olmaktan çıktı ve ciddi bir krize dönüştü. Ankara’dan gelen bazı uygunsuz ifadeler, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirdi. Bu gelişmeler, hem diplomatik nezaket hem de ortak tarih ve kader bilinci açısından ciddi zararlar verdi. Gazetelerde çıkan “Hadlerini bildirmeye Kıbrıs’a gidiyorum” gibi ifadeler, kırılgan ilişkilerde onarılması güç yaralar açtı.
Birlik ve Milli Duruşun Önemi
Burada net bir şekilde görülmelidir ki: Kıbrıs Türk halkının dini duygularını sorgulamak veya millî şuurunu hafife almak, asla kabul edilemez ve uygun olmayan tutumlar arasında yer alır. Ne var ki, KKTC’deki bu hassas dengeyi kendi çıkarları doğrultusunda istismar eden bazı çevrelerin, Türkiye kamuoyunda Kıbrıs Türkü aleyhine olumsuz algı oluşturmaya çalışması da büyük bir gerçektir. Bu oyuna gelmemek gerekir; çünkü, bu halk, Anadolu’nun kalbinden kopmuş, hem çilesini hem de şerefini taşıyan bir halktır.
Rum ve Dış Güçlerin Hedefleri
Yıllardır, Rum siyaseti ve onların destekçileri için tek amaç, Türk milletinin Kıbrıs’taki varlığını zayıflatmak, adayı tamamen yabancılaştırmak ve nihayetinde yalnızlaştırmaktır. Bu amaçla mikro milliyetçilik virüsünü bile pazarlamaya hazırdırlar. Türk kimliğiyle yoğrulmuş bir halkı, küçük aidiyetler ve suni kimlikler yaratarak bölmeye çalışırlar. Unutulmamalıdır ki, Türkiye’siz bir KKTC, direnişsiz bir Kıbrıs anlamına gelir ve bu da bölünmenin en büyük adımıdır.
Türk Mukavemetinin Gücü ve Atatürk’ün Uyarısı
Bugün, başörtüsü gibi hassas konular üzerinden yaratılan yapay fırtınaların asıl amacı, adada kardeşi kardeşe düşürmek ve ortak geleceği ipotek altına almak. Ancak, adil ve gerçekçi bir bakış açısıyla bakıldığında, Kıbrıs Türk halkının varlığı, kahramanca verilen mücadeleler ve Türkiye’nin sürekli desteği sayesinde mümkün olmuştur. 1974 öncesinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu halk, bugün kendi devletine sahip bir konuma gelmişse, bunda hem halkın mücadelesi hem de Türkiye’nin uluslararası alandaki büyük bedelleri ve fedakârlıkları pay sahibidir.
Yapılan hatalar ve yanlış kelimeler elbette olmuştur; ancak, çözüm, suçlamalar ve bağırıp çağırmakta değil, soğukkanlılık ve sağduyu ile milli birliğe sarılmaktır. Unutmamalıyız ki, Kıbrıs davası, sadece bir toprak meselesi değil, aynı zamanda Türk milletinin Doğu Akdeniz’deki varoluş mücadelesidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Bu adaya mutlaka dikkat edin” sözleri, bugün de geçerliliğini korumaktadır. Kıbrıs Türkü, yalnızca Rum’un silahlı saldırılarına değil, aynı zamanda dünya politikalarının ikiyüzlü yüzüne karşı da dimdik durmaktadır. Bu mücadelenin en büyük gücü, moral ve birliktir.
Son olarak, sağduyunun galip geleceğine olan inancımı tekrar vurguluyor ve halkımızın, tarih ve vicdan önünde sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerektiğini hatırlatıyorum. Rüzgâr ne kadar sert eser ise essin, doğru yerde sebat edenler, er ya da geç haklı çıkacaktır. Ebedi liderimiz Rauf Denktaş’ın, “Türkiye’siz cennete bile gitmem” sözü, bizim yol göstericimiz olmalıdır.
Tepkiniz Nedir?






